Uzak bir vadi kasabasında ünlü bir mimar, daha önce orada yaşanmış bir felaket için bir anıt tasarlaması için görevlendirilir.Anıtın açılış sunumunun öncesinde, kör bir kadın yağmurlu gecede ünlü mimarın stüdyosuna girer. Anıtın öncesinde yaşananlarla ilgili bildiklerini paylaşmak ve sesini duyurmak ister.Sonraki bir saat boyunca iki kadın; etik,inanç, anne olmak, kadın olmak ve insan olmak konusunda konuşurlar, tartışırlar ve aslında kendileriyle yüzleşirler.Balık Kılçığı oyunu , hem psikolojik bir gerilim, hem de bireyin kendini çözümlemesinin tehlikesi hakkında ürkütücü ve alternatif bir yaklaşımla seyirciyle buluşmaktadır.

Yoksul bir çocukluktan, Almanya’da striptiz kulüplerinde dans etmeye uzanan bir kendini bulma hikayesi. Çocuk Yusuf’tan genç Berlin’e ve sonrasında da isimsiz bir “ ben ” olmaya uzanan yolculuk. Kendine aidiyete giden yolda Yusuf’un insana, aileye, doğruya,yanlışa, sınırlara, aşka, dansa, sevgiye, yozlaşmaya, yalnızlığa, çıplaklığa dair keşfine ve en çok da kendi içine doğru soyunmasına gülümseme ve gözyaşları ile eşliğinize bekleriz. “Üstündekini çıkarmak, soyunmak bence çok zor değil, yani eninde sonunda görünecek herkes de olan, aynı…Et ,kemik, kas. Bence zor olan ne biliyonuz mu? İçe soyunmak…O zor işte, çünkü herkesin içi ayrı. Kimsenin içi, kimseye benzemez, kesin.”

“hayat çabayı sever…” Hepimiz, her şeyin değişken ve geçici olduğunu öğrendik. Evlere kapandık, maskelere, korkuya ve en kötüsü yalnızlığa alıştık. Beş ayrı sıradan ev, beş ayrı sıradan hayat… Gelecek, an veya dün… Ne olduğu çok önemli değil çünkü yarın bile geçicidir. Yarın; yarın bugün, bir sonraki gün de dün olacak. Tıpkı her şeyin geçtiği gibi.Yaralar geçer, acılar geçer, aşklar geçer, kuşlar geçer, öfke geçer, tazelik geçer, çaresizlik geçer, hatta bilinmezlik bile geçer.Hepsi sıradan olur yaşanınca …en acayip şeyler bile, geçtiği zaman artık sıradan… Ama yine de, yine de hayat çabayı sever…

Hayata tutunma savaşı gölgesinde, aidiyet ve sevgiye dair bir noktada buluşan bir kedi, birtransseksüel ve bir genç kadının gerçek hikayesi. İnsana dair onlarca güzel rengin en önemlisi sevginin yitip gitmesinden, ”öteki ve az” olmayı aşıp ,“sen” olabilmek kadar zor ve yüksek yerlere varan bir serzeniş…insan olmak, hayvan olmak ve hepsinden öte bir “can” olmaya dair naif bir çığlık…duymak isteyenler için. “Ait olmadığın zaman, gitmek asıl hayalin oluyor. Nereye gittiğin önemli değil, ,istemediğin yerden kurtulman önemli. Aşık olacağın kişiyi hayal etmekten çok , aşkı hayal etmek gibi yani. Ben sanırım, gitmeyi ve gittiğim yerde aşkı hayal ettim.” “Acı acıya değince azalır, sevgi sevgiye değince artarmış. Acımız çok zaten , ben de bu masumlara tutundum .

İki kadın, iki erkek… değişen dengeleriyle ilk kez aynı yerdeler… İlişkilerin sırlarını paylaşırken , hayatın içinde kadın olmak, erkek olmak noktasından vicdan, doğru ,adalet ,etik kavramlarını uzanan rüyalarla süslü bir ayna sunuyoruz…

“İtirazım Var Masallara” adlı oyun seyirciye,masalların acı ve bilinmedik gerçeklerine uzanan, sert ama şarkılardan teselli bulan, siyahı renkli, altını fakir ve bol çuvaldızlı bir gece vadediyor.

Bir aile....Korkunun gücüyle büyümüş bir adam...Adamın şiddetinin ve korkusunun gölgesinde umutlarını ve hayatlarını derin bir sessizliğe gömen üç kadın...Kendilerini bekleyen soğuk ve karanlık geleceğe boyun mu eğecekler?.... Yoksa sessiz haykırışlarının kaderlerini değiştirmesine izin mi verecekler?

Çizilmişlere göre “doğru ve başarılı” olmanın kodlandığı genç bir adam… Hayatın , bireyi tekdüzeliğe, “herkeste olana” sürüklerken, aslında istediğini zannetiği “istemedikleriyle” , hayallerinden uzak ,umutsuz bir sürecin parçası olmaya ittiğinin resmiyle karşılaşmak… Yasak gençlik aşkın, çok sevdiğin hayat arkadaşın ve içinde saklı kalmış aslında hiç bilmediklerin…

İnsan, para, güç ve intikam için değerlerinden nereye kadar vazgeçebilir? Hayatını satranç hamleleriyle yöneten bir adam… Güç ve başarının en büyük erdem olduğunu düşünen bir kadın… Geçmişin karanlığından çıkıp gelen ,aşkın soğuk şiddetine bürünmüş bir genç kadın… Karar sizin…En dipte olan, en güçlü müdür?

Bir yerlerde yaşanırken, başka birileri tarafından ötekileştirilen her duygu ve hayatın, aslında bir zincirle birbirine bağlı olduğunu, sarsıcı bir şekilde seyircinin beğenisine sunuyor. Taksi şoförü, apartmant görevlisi ,mutsuz bir kadın, namus davası peşinde bir adam ve transeksüel şarkıcı gibi karakterlerin birbirleriyle kesişen hikayeleri aslında hayatın gerçeğidir.

Ve bir gün , o en çok sevdiğinizi sandığınız an , sizi siz yapan aşklarla yüzleşmek istersiniz… geçmişte kalan puslu acıyı, tutkuyu ve belki de aşkı deşersiniz. Sonraki temiz sayfalar için ya da geçmiş sayfalar da kaybolmak için…Kim bilir? Evlenmek üzere olan genç bir adam, hayatının belirli dönemlerinde hayatına giren kadınlarla otel odalarında yüzleşir. Yarım kalan aşk, nefret ve tutkular bu kez en yalın ve en gerçek halindedir…

“Sistemlerin, geleneklerin ve bireylerin kendi üzerlerinde yarattığı sıkışmışlıktan çıkmak mümkün müdür? “ sorusuna sert ve ürkütücü bir cevap aramaya davetlisiniz. Gerçek veya doğru nedir? Cevabı ararken dikkatli olun, üzerinize kan sıçrayabilir…

“Kafesinden kaçarsan ölebilirsin ama hiç uçmadan da zaten ölüsün….” Aşk , zamansız bir zeminde her dönem güncel olan sınıf ve cinsiyet çatışmasının sıkışmışlığında yaşanıyor.

Gerçekler ve fanteziler, inançlar ve reddedişler bu kara komedide güldüren ve ürküten şekilde yer değiştiriyor. In-yer- face öğelerinin kullanıldığı oyun, nasıl bir hayat istiyoruz ve gerçekte ne yaşıyoruz sorusunu farklı kimliklerde ve hayatlarda sorgularken, seyirciye keyifli ve düşündürücü bir 70 dakika yaşatıyor.

“…Ulan ölen birinin ardından söylenenler ne işe yarar ki? S**tirip eşek cennetini boylayan, belki caniydi, belki mazlum? Melek ya da şeytanın kıç bacağı; fark eder mi? Fark etmez! Hayat katrandır ,seni içine alıp eriten yok eden bir zift… Zaten yaşarken erimişsin bitmişsin, ölünce ne bok olduğun fark eder mi? Fark etmez…”

Kuşatma altında bir şehir.Gerçek savaş ve hayallerinin arasında sıkışmış iki kız kardeş. Hayatlarına aniden giren adam,beklenen Bay Doğru mu,yoksa yaşayacakları en kötü kabus mu olacaktır?